Foucault Sarkacı


"Dünyanın döndüğünü biliyordum; onunla birlikte benim de Saint-Martin-des-Champs'ın da Paris'in de. Hepimiz birlikte Sarkaç'ın altında dönüyorduk, gerçekte kendi düzleminin yönünü hiç değiştirmeyen Sarkaç'ın; çünkü orada, yukarıda asılı olduğu yerden, yukarıya, en uzak gökadalara doğru, telin düşüncedeki sonsuz uzantısı üstünde, Sabit Nokta, sonsuza dek kımıltısız duruyordu.
Dünya dönüyordu, ama telin tutturuduğu yer evrenin biricik sabit noktasıydı.
Böylece, bakışlarım yeryüzünden çok, yukarıya, mutlak kımıltısızlığın gizinin kutlandığı yere doğru yöneliyordu. Sarkaç bana diyordu ki, her şey, yerküre, güneş dizgesi, bulutsular, kara delikler, ilk eonlardan en yapışkan maddeye dek büyük kozmik yayılmadan türeyen her şey dönerken, bir tek nokta, evreni kendi çevresinde dönmeye bırakarak, kımıltısız alır: bir menteşe, bir civata, kusursuz bir kanca gibi. Ben de şimdi bu yüce yaşantıya katılıyordum; her şeyle, hepsiyle birlikte ben de dönüyordum; ama, O'nu Kımıldamayan'ı, Kaya'yı, Güvence'yi görebiliyordum: nesne olmayan, görmeyen, işitmeyen, duyularla algılanamayan, zaman ya da uzam içinde yer almayan, biçimi, ağırlığı, niceliği ya da niteliği olmayan, ruh, us, imgelem, düşünce, sayı, düzen, ölçü, öz, sonsuzluk olmayan, ne karanlık ne de aydınlık, ne yanılgı ne de gerçek olan apaydınlık sisi görebiliyordum."

"Öykü bir barda başlar. Aşık olma gereksinimi. Bazı şeylerin olacağını önceden sezinler insan; o sırada umarsızca bir aşk gereksinimi duyduğu için aşık olur. İçinde aşık olma isteği duyduğu zaman bastığı yere dikkat etmeli insan: aşk iksiri içmiş gibi ilk önüne gelene aşık olur. Bir maymuna bile." 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder