İhsan Oktay Anar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İhsan Oktay Anar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

YEDİNCİ GÜN


....
Afallayan Paşaoğlu;" Ben Kainatın şans eseri meydana geldiğine inanırım" dedi. Baba ise; Kainat mademki kendi başına meydan gelebilecek kadar şanslı, onun bir parçası olan senin de aynı şansa sahip olman gerekir" dedi....

Baba ona "unutma" dedi.Ben kazanırsam sen hiç bir şeyin şans eseri olmadığı bu dünyanın Allahu Teala tarafından yaratıldığını kabul edip artık bu düstüra göre yaşayacaksın.Ama sen kazanırsan, ben inandığım herşeyi reddedip senin şimdi yaşadığın gibi yaşayacağım....


Serkldoryan klübü nün azaları ,satranç oyuncularının başına gittiler. Paşa yaverine yine sordu ;
'' Oyun başlıyor.bizim adam rakibine ne dedi ? ''
'' Oyunu bir taş eksik oynamayı teklif etti p

aşam. Önce beyaz , istediği taşı çıkaracak , sonra siyah .ama siyah beyazındakinden farklı bir taş çıkarmak zorunda . galiba Alman kabul etti . Üstelik bizim adam , misafir diye almana beyazlarla oynama ayrıcalığını da verdi . Bu adam nesine güveniyor ? ''
Beyaz taşlarla oynıyacağı için sevinen Alman , Danke ! diyerek en uçtaki a-2 piyadesini oyundan çıkardı.Koyulan kaideye göre İhsan Sait farklı bir taş seçmek zorundaydı.
Ve ihsan Sait , şah 'ını oyundan çıkardı.
O anda salonda bir uğultu koptu.
Paşa yaverine sordu :
'' Neler oluyor ? Alman neden söyleniyor ? ''
'' Alman bizim adama , ' Eğer şah'ınızı oyundan çıkarırsanız sizi nasıl mat edebilirim ? diye soruyor. ''
'' Bizimki ne diyor peki ? ''
'' Bizim adam , Bunu nasıl başaracağınızı ben de merak ediyorum , diyor.''


..........
Şu anda ve zamanda, aşkını arz kürenin hiçbir yerinde bulamazdı. Cebinden saatini çıkarıp saniyesine baktı: İbre istikbâle doğru, âşığına kavuşmasına yetecek kadar süratli ilerlemiyordu. Oysa Döjira mâzide ya da bu günde değil, akrep ve yelkovanın ağır âheste ilerlediği gelecek zamandaydı...

Cam Göz







Rivayet ederler ki, Taklamakan diyarında vaktiyle kör bir adam yaşıyordu. Bu zavallı adam alemin güzelliklerini, harikalarını ve mucizelerini göremediği için o kadar çok üzülüyordu ki, sonunda gönlü de gözleri gibi karardı. Kederi arttıkça arttı ve akıttığı gözyaşları dillere destan oldu. Onun kara bahtı için şairlerin düzdüğü manzumeler, musikişinaslar tarafından bestelenip, hanendelerce okuna okuna nihayet memleket sınırlarını aştı. Çok uzak ülkelerden birinde yaşlı bir sihirbaz, pazar yerinde ağlayan sızlayan bir kalabalık görünce, merak duygusuyla aralarına karıştı ve kör adamın kaderini dile getiren türkülerden birini okuyan muganniyi o da dinledi. Gönlü o kadar kabardı, hisleri o kadar coştu ki, bir yolunu bulup zavallıya görme gücü kazandırmaya karar verdi. Sarayına giderek papağanına tez zamanda uçup körü bulmasını ve ona davet mesajını iletmesini söyleyerek kuşu saldı. Papağan uçup giderek, o sırada evinin bahçesinde ağlayan körün kafasına kondu ve ona sihirbazın davetini iletti. Görme umudu canlanan zavallı da, omzunda kendisine yolu tarif eden papağan olduğu halde, demir asa demir çarık yollara düştü ve sonunda sihirbazın sarayına vardı. Sihirbaz ona bir camgöz verdi. Adam, efsunlu sözler söylenir söylenmez bu gözle görmeye başlayacaktı, öyle ki, ok yaydan böylece bir kez fırladığında, adamın tekrar kör olmasına imkan yoktu. Adam gözü aldı ve efsunlu söz sihirbazın ağzından çıkar çıkmaz gözün gördüğü her şeyi görmeye başladı. Fakat yol yorgunu olduğu için sevincini tam anlamıyla belli edecek durumda değildi. Bu yüzden sihirbaz onu sarayında 40 gün ağırlamaya karar verdi. Gelgelelim, sihirbazın karısını görür görmez adamın aklı başından gitti. Günler ve gecelerce kadını düşündü durdu. Sonunda sarayın hamamına gidip kadının yıkanacağı kurnanın üzerine bir yere sihirli cam gözü koydu ve derhal odasına geri döndü. Kadın, o sırada içeride kendisini seyreden sihirli bir göz olduğunu, dolayısıyla adamın o anda memelerini ve mahrem yerlerini görmekte olduğunu bilmeden hamama girip yıkanmaya başladı. Böylece adam kadını doya doya seyretti. Ne var ki sihirbaz bu işin farkına varmıştı. Bu yüzden adamdan gözü geri istedi ve onu kovdu. Fakat adam, ne kadar uzakta olursa olsun, o sırada sihirbazın sarayında olan gözün gördüğü her şeyi görmeye devam ediyordu. İntikam almaya kararlı olan sihirbaz, tellarlar bağırtıp dünyanın en çirkin, en gudubet acuzesini buldu ve bir ressama kadının resmini yaptırdı. Resmi bir odaya koyup gece gündüz aydınlık kalması için üstüne bir fener astı ve tam önüne de, o sihirli gözü koydu. Sonunda o nankör adam, ömrü boyunca bu gudubet, çirkin acuzeyi seyretmek zorunda kaldı ki, bu da kör olmaktan bin beter bir şeydi. 

Suskunlar


Kahin, görebilen tek gözüyle aynaya baktı ve Eflatun'u gördü. Bu efendi, sessizliği sessizce dinleyerek, Galata Mevlevihanesi'nin mutfak-ı şerifindeki dibekte kahve dövme işini bırakmadı ve hiçbir zaman da bir Mevlevi dedesi olmadı. Bu onun, olduğu kişi olmaya devam edeceği anlamına geliyordu. Seneler sonra kalbi durduğunda, defnedileceği yer de belliydi: Dergahtaki Suskunlar Haziresi.

Gözlerinin ona gösterdiği yegane şey, o uçsuz bucaksız karanlıktı. Tıpkı sessizliği dinleyen Eflatun gibi, kahin de sustu. Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu.

İHSAN OKTAY ANAR