Melankoli Üzerine
Hastalık olmadan hastayızdır ve zaafımız olmadan cehennemliğizdir. Melankoli egoizmin düş halidir: Kendinin dışında artık hiçbir nesne, hiçbir sevgi ya da nefret sebebi yoktur; durgun çirkefe aynı şekilde düşüş, cehennemsiz bir lanetlinin o aynı ters dönüşü, telef olma ateşinin o aynı tekrarları vardır. Hüzün derme çatma bir çerçeveyle yetinir; melankoliye ise, asık suratlı ve dağılmasına ve dalgalanmasına bir sınır konmasından çekinen derdini saçmak için bir mekan sefahati, bir sonsuzluk manzarası gerekir. İzzetinefsin en tuhaf çiçeği olan melankoli, kendi usaresini ve bütün zayıflıklarının diriliğini türettiği zehirlerin ortasında serpilip gelişir. Kendini yozlaştıranla beslenerek, kulağa hoş gelen isminin ardında, Mağlubiyet'in Kibri'ni ve Kendine Acıma'yı gizler...
Kırmızı
kırmızı. sana sadece kırmızı demeliyim. ben başaramıyorum kırmızı. hatırlamak dışında bir mucizem yok. birşeye inandım. birşeye ve sadece bir kere ağlayarak dansettim. oysa hayata bağlanmak için ayağa kalkmıştım.
daha kolay yaşamalıyım. metruk evlerde yaşayan 'tam işte o kelimeydi' dediğim insanların arasında..; daha kolay ama nasıl, onu da bilmiyorum. aşk iki de bir ellerimi tutmak istiyor. 'bir gün sen de cezanı çekersin' diyor. boşuna, ellerimi verme... uyutmayacağım seni, ninniler büyütmuyor çünkü. bahçende sıçrayan ağustos böcekleri hala saçlarımın içinde..; bir tek ben kanadım, bir tek sen gördün beni.
artık özgürüm, öyle yalnızım ki......
dogrum yok benim. her yarim $ey gibi.
ne kederli, ne de mutlu.
peki ya sen! hiç hikayen yok mu senin?
"biraz daha uyu, biraz daha hayatta kal diye tutundugum
ruyalar beynimden yollara fı$kırıyor!"
"bir nefes daha...
geleceği gördüm. kayip duruyordu avucumdan. belirsizliği, igrencligini örtmüyordu.
kırmızı bir senfoni yazmak istedim, yalnız ı$ıkta duyulan.
cünkü beni, sadece babamin aldigi pabuclar sevindirdi, bayram kiyafetleri, annemin saclarima dokunmasi sevindirdi.
ikimizin taniştigi koltuga oturdum. sesini silmeyi beceremedim.
en iyisi a$ktı... onu buldugum yerde beni götürecek bir ayna aradim."
herşey dönüyor ve kendi etrafindaki tüm masumiyeti yok ediyor. cehennemi sevmekten başka elimde insanca kalan ne var ki... cehennemi ruhu hala üşüyenler için istiyorum.
kendi kötülügümü istiyorum, son bir defa ara istiyorum.
yine aramamı$sın beni.
biraz daha gec kal ki, bir $ey daha bulayim...
bir gercek daha.
hayatimdaki o i$aret kayip gidiyor gökten; gündüze kar$ıysa yapayalnizim.
parlak bir hediye paketine sıgdı kalbim.
yanli$ bu sözcükler, yanli$. cok agladim, cok erkek oldum cok da kadin.
kimseyle kendimle bile ya$ayamazdim. hep yarım kaldım hep!
bana muhallebiciden tavuk gögsü alirsin.
belki, bana bir adres bile satin alirsin, cok paran vardir senin.
belki ameliyat ettirirsin; gitsin diye yüzümün diger yarisi da.
nerem varsa insan kalan... i$e orasi acitiyor.
ba$ini derenin kenarina koy. atini yildizlara bagla.
dinle ama korkma, cünkü vitamin aldim, iyiyim.
ama; ya bu soluk sonsa, agliyorum fren seslerinin ardindan gelen hiza, kaderimin oyuncagi oldum, sokakta a$ki buluyorum diye ama $ekerleri kazandim, övüncü oldum sessiz uzla$macilarin, övüncü oldum tüm ya$ayamami$larin, bir kurbanın onurunu diktiler yakama.
$imdi her$ey hazir. bir tek eksigim var kirmizi.
bir türlü tamamlanamayan tamamlandikca eksik kalan kirmizi...
pirinc i$lemeli bir aynada kirildi yüzümün diger yarisi.
herkes uyuyordu. yüzümün yarisi benim, yüzümün yarisiyla hep yarim öyküler anlatirim.
peki sen, yarim dudakli bir kadini öpmek ister misin?
bir dilenci gibi yalvariyorum yine de yanit vermiyor aynalar...
dur bir nefes alayim... ve senin sevdigin kadin olayim.
yanlış bu sözcükler. yanli$ bu dokunu$lar, yanli$ bu anla$ilma istegi.
bir sokaktan, kendiminkine nasil gecmeliyim. sinirlarimi böyle yitirmi$ken...
inan biktim bu sözcüklerden; karanlik, gece, cocuklugum, korku, yeni sevgilim. afrika, cilek tanricalar ve calan telefon zillerinden biktim. bir de kirmizi rujdan. kendi fotografina gülümseyen, kendi ickisinde bogulan, kendi annesinin celladıyım. buyum i$te, ba$ka türlü nefes alamam. cocuk da doguramam. hadi nefes al!
vücudumla bütün duvarlari yikmak isterdim, kamasindaki elmaslara vurgun bir bicak gibi...
tutunmama izin ver ya da öldür dedim.
az ögrenmeliyim, az soru sormali, hic beklememeliydim.
ama, bir sabah bunlari yaptim.
kazanılmış nefretlerin övüncü şimdi aynalara. ve bir de utanc.
büyük kentlerin ortasinda, bir i$aret gibi birakilan kirik aynaya dön.
ve ona borclu oldugun güzelligi sor.
o , $imdi nerede... unuttugumuz şarkınin icinde mi?.. kö$e ba$larinda mi?..
biriktirdigimiz yildizlarda mi?.. nicin hepsi dört bacakli?..
ben o’ymu$um kahretsin. kim yapti bunu? kaç yüzyillik i$kence bu?.. nerden bula$tım? bu büyü nereden sarildi sirtimin ucuna? neresinden vurdular kirgin sessizligimi?..
ah o zor veda... boyun egiyorum, bir de...
aglama kalbim. aglama.
ben hep sokak orospularina, ibnelere, travestilere.... a$ik olacagim..
hep masumuz i$te kalmadi gözya$imiz diye bagiracagim senin için akvaryumlar calacagim.
sen büyük evler gibi yikildigimda sanma ki acimi öptügünü unutacagim. cünkü, ne mucize, hep güzel bir kadin olacagim. hayatim boyunca yagmura rastladim, hep yagmura... sana... pis yağmur, pis yağmur.
bir,iki,üç,dört,beş.....altı değil!hayat, benden gizlediğin ellerini hangi cebinde saklıyorsun?
her aşk bir orospu yaratıyor.bense beyaz duvaklar ,dokunduğumda irkilen sırtlar çiziyorum.bende oluyorum senin o kendin için korktuğun yerde.....
kırmızı. sana sadece kırmızı demeliyim. ben başaramıyorum kırmızı. hatırlamak dışında bir mucizem yok. birşeye inandım. birşeye ve sadece bir kere ağlayarak dansettim. oysa hayata bağlanmak için ayağa kalkmıştım.
daha kolay yaşamalıyım. metruk evlerde yaşayan 'tam işte o kelimeydi' dediğim insanların arasında..; daha kolay ama nasıl, onu da bilmiyorum. aşk iki de bir ellerimi tutmak istiyor. 'bir gün sen de cezanı çekersin' diyor. boşuna, ellerimi verme... uyutmayacağım seni, ninniler büyütmuyor çünkü. bahçende sıçrayan ağustos böcekleri hala saçlarımın içinde..; bir tek ben kanadım, bir tek sen gördün beni.
artık özgürüm, öyle yalnızım ki......
dogrum yok benim. her yarim $ey gibi.
ne kederli, ne de mutlu.
peki ya sen! hiç hikayen yok mu senin?
"biraz daha uyu, biraz daha hayatta kal diye tutundugum
ruyalar beynimden yollara fı$kırıyor!"
"bir nefes daha...
geleceği gördüm. kayip duruyordu avucumdan. belirsizliği, igrencligini örtmüyordu.
kırmızı bir senfoni yazmak istedim, yalnız ı$ıkta duyulan.
cünkü beni, sadece babamin aldigi pabuclar sevindirdi, bayram kiyafetleri, annemin saclarima dokunmasi sevindirdi.
ikimizin taniştigi koltuga oturdum. sesini silmeyi beceremedim.
en iyisi a$ktı... onu buldugum yerde beni götürecek bir ayna aradim."
herşey dönüyor ve kendi etrafindaki tüm masumiyeti yok ediyor. cehennemi sevmekten başka elimde insanca kalan ne var ki... cehennemi ruhu hala üşüyenler için istiyorum.
kendi kötülügümü istiyorum, son bir defa ara istiyorum.
yine aramamı$sın beni.
biraz daha gec kal ki, bir $ey daha bulayim...
bir gercek daha.
hayatimdaki o i$aret kayip gidiyor gökten; gündüze kar$ıysa yapayalnizim.
parlak bir hediye paketine sıgdı kalbim.
yanli$ bu sözcükler, yanli$. cok agladim, cok erkek oldum cok da kadin.
kimseyle kendimle bile ya$ayamazdim. hep yarım kaldım hep!
bana muhallebiciden tavuk gögsü alirsin.
belki, bana bir adres bile satin alirsin, cok paran vardir senin.
belki ameliyat ettirirsin; gitsin diye yüzümün diger yarisi da.
nerem varsa insan kalan... i$e orasi acitiyor.
ba$ini derenin kenarina koy. atini yildizlara bagla.
dinle ama korkma, cünkü vitamin aldim, iyiyim.
ama; ya bu soluk sonsa, agliyorum fren seslerinin ardindan gelen hiza, kaderimin oyuncagi oldum, sokakta a$ki buluyorum diye ama $ekerleri kazandim, övüncü oldum sessiz uzla$macilarin, övüncü oldum tüm ya$ayamami$larin, bir kurbanın onurunu diktiler yakama.
$imdi her$ey hazir. bir tek eksigim var kirmizi.
bir türlü tamamlanamayan tamamlandikca eksik kalan kirmizi...
pirinc i$lemeli bir aynada kirildi yüzümün diger yarisi.
herkes uyuyordu. yüzümün yarisi benim, yüzümün yarisiyla hep yarim öyküler anlatirim.
peki sen, yarim dudakli bir kadini öpmek ister misin?
bir dilenci gibi yalvariyorum yine de yanit vermiyor aynalar...
dur bir nefes alayim... ve senin sevdigin kadin olayim.
yanlış bu sözcükler. yanli$ bu dokunu$lar, yanli$ bu anla$ilma istegi.
bir sokaktan, kendiminkine nasil gecmeliyim. sinirlarimi böyle yitirmi$ken...
inan biktim bu sözcüklerden; karanlik, gece, cocuklugum, korku, yeni sevgilim. afrika, cilek tanricalar ve calan telefon zillerinden biktim. bir de kirmizi rujdan. kendi fotografina gülümseyen, kendi ickisinde bogulan, kendi annesinin celladıyım. buyum i$te, ba$ka türlü nefes alamam. cocuk da doguramam. hadi nefes al!
vücudumla bütün duvarlari yikmak isterdim, kamasindaki elmaslara vurgun bir bicak gibi...
tutunmama izin ver ya da öldür dedim.
az ögrenmeliyim, az soru sormali, hic beklememeliydim.
ama, bir sabah bunlari yaptim.
kazanılmış nefretlerin övüncü şimdi aynalara. ve bir de utanc.
büyük kentlerin ortasinda, bir i$aret gibi birakilan kirik aynaya dön.
ve ona borclu oldugun güzelligi sor.
o , $imdi nerede... unuttugumuz şarkınin icinde mi?.. kö$e ba$larinda mi?..
biriktirdigimiz yildizlarda mi?.. nicin hepsi dört bacakli?..
ben o’ymu$um kahretsin. kim yapti bunu? kaç yüzyillik i$kence bu?.. nerden bula$tım? bu büyü nereden sarildi sirtimin ucuna? neresinden vurdular kirgin sessizligimi?..
ah o zor veda... boyun egiyorum, bir de...
aglama kalbim. aglama.
ben hep sokak orospularina, ibnelere, travestilere.... a$ik olacagim..
hep masumuz i$te kalmadi gözya$imiz diye bagiracagim senin için akvaryumlar calacagim.
sen büyük evler gibi yikildigimda sanma ki acimi öptügünü unutacagim. cünkü, ne mucize, hep güzel bir kadin olacagim. hayatim boyunca yagmura rastladim, hep yagmura... sana... pis yağmur, pis yağmur.
bir,iki,üç,dört,beş.....altı değil!hayat, benden gizlediğin ellerini hangi cebinde saklıyorsun?
her aşk bir orospu yaratıyor.bense beyaz duvaklar ,dokunduğumda irkilen sırtlar çiziyorum.bende oluyorum senin o kendin için korktuğun yerde.....
ne kederli, ne de mutlu.
peki ya sen! hiç hikayen yok mu senin?
ruyalar beynimden yollara fı$kırıyor!"
geleceği gördüm. kayip duruyordu avucumdan. belirsizliği, igrencligini örtmüyordu.
kırmızı bir senfoni yazmak istedim, yalnız ı$ıkta duyulan.
cünkü beni, sadece babamin aldigi pabuclar sevindirdi, bayram kiyafetleri, annemin saclarima dokunmasi sevindirdi.
en iyisi a$ktı... onu buldugum yerde beni götürecek bir ayna aradim."
kendi kötülügümü istiyorum, son bir defa ara istiyorum.
biraz daha gec kal ki, bir $ey daha bulayim...
bir gercek daha.
parlak bir hediye paketine sıgdı kalbim.
kimseyle kendimle bile ya$ayamazdim. hep yarım kaldım hep!
belki, bana bir adres bile satin alirsin, cok paran vardir senin.
belki ameliyat ettirirsin; gitsin diye yüzümün diger yarisi da.
nerem varsa insan kalan... i$e orasi acitiyor.
dinle ama korkma, cünkü vitamin aldim, iyiyim.
ama; ya bu soluk sonsa, agliyorum fren seslerinin ardindan gelen hiza, kaderimin oyuncagi oldum, sokakta a$ki buluyorum diye ama $ekerleri kazandim, övüncü oldum sessiz uzla$macilarin, övüncü oldum tüm ya$ayamami$larin, bir kurbanın onurunu diktiler yakama.
bir türlü tamamlanamayan tamamlandikca eksik kalan kirmizi...
herkes uyuyordu. yüzümün yarisi benim, yüzümün yarisiyla hep yarim öyküler anlatirim.
peki sen, yarim dudakli bir kadini öpmek ister misin?
dur bir nefes alayim... ve senin sevdigin kadin olayim.
bir sokaktan, kendiminkine nasil gecmeliyim. sinirlarimi böyle yitirmi$ken...
tutunmama izin ver ya da öldür dedim.
ama, bir sabah bunlari yaptim.
kazanılmış nefretlerin övüncü şimdi aynalara. ve bir de utanc.
ve ona borclu oldugun güzelligi sor.
o , $imdi nerede... unuttugumuz şarkınin icinde mi?.. kö$e ba$larinda mi?..
biriktirdigimiz yildizlarda mi?.. nicin hepsi dört bacakli?..
ah o zor veda... boyun egiyorum, bir de...
hep masumuz i$te kalmadi gözya$imiz diye bagiracagim senin için akvaryumlar calacagim.
sen büyük evler gibi yikildigimda sanma ki acimi öptügünü unutacagim. cünkü, ne mucize, hep güzel bir kadin olacagim. hayatim boyunca yagmura rastladim, hep yagmura... sana... pis yağmur, pis yağmur.
Yokolamadılar
Biliyorum, bu yaşam, sevgi olgunluğundan yoksun, bütün bütüne yokolmadı.
Biliyorum, gün doğarken solan çiçekler, çölde kuruyan dereler bütün bütüne yokolmadılar.
Biliyorum, ne varsa geride kalan, ağır ağır ilerleyen bu yaşamda, bütün bütüne yokolmadılar.
Biliyorum, daha gerçekleşmedi düşlerim, şarkılarım söylenmedi, ama Senin çalgının tellerinde geziniyor hepsi, bütün bütüne yokolmadılar.
Anlat Bana Esir
ANLAT BANA ESİR
"Anlat bana, esir, seni bağlayan kimdi?"
Esir, "Efendimdi", dedi. "Servet ve iktidarda dünya yüzünde herkese üstün
olabileceğimi sandım ve hükümdarıma ait olan paraları kendi hazine odamda
biriktirdim. Uyku bastırınca, efendime hazırlanan yatağa uzandım; uyanınca
kendimi kendi hazine odamda mahpus buldum".
“Söyle bana esir, bu kırılmaz zinciri kim döğdü?"
Mahpus, "bu zinciri ben kendi ellerimle döğdüm" dedi, "yenilmez kuvvetimin
bana rahat bir serbestlik vererek, alemi tutsak edebileceğini sandım.
Böylece muazzam ateşler ve insafsız, sert vuruşlarla bu zincir üzerinde gece
gündüz çalıştım. Halkalar tamam ve kırılmaz olup nihayet iş bittiğinde,
kendimi ona sımsıkı bağlı buldum."
"Anlat bana, esir, seni bağlayan kimdi?"
Esir, "Efendimdi", dedi. "Servet ve iktidarda dünya yüzünde herkese üstün
olabileceğimi sandım ve hükümdarıma ait olan paraları kendi hazine odamda
biriktirdim. Uyku bastırınca, efendime hazırlanan yatağa uzandım; uyanınca
kendimi kendi hazine odamda mahpus buldum".
“Söyle bana esir, bu kırılmaz zinciri kim döğdü?"
Mahpus, "bu zinciri ben kendi ellerimle döğdüm" dedi, "yenilmez kuvvetimin
bana rahat bir serbestlik vererek, alemi tutsak edebileceğini sandım.
Böylece muazzam ateşler ve insafsız, sert vuruşlarla bu zincir üzerinde gece
gündüz çalıştım. Halkalar tamam ve kırılmaz olup nihayet iş bittiğinde,
kendimi ona sımsıkı bağlı buldum."
Sofuca Dilekler
"Tüm anahtarlar birdenbire
Uçup ortadan kaybolmalı
Ve her anahtar deliğine
Bir maymuncuk uydurulmalı!"
Hep böyle düşünür kesinkes
Herkes - maymuncuk olan herkes.
Siste
Gariptir siste yürümek
Her taş, her çalı ıssızdır
Herbir ağaç diğeri görmez
Her biri yalnızdır.
Gerçek bir bilge değildirKaranlığı bilmeyen
O, kaçınılmaz ve sessizdir
Ayırır insanı her şeyden.
Gariptir siste yürümek
Yaşamak yalnız olmaktır
Hiçbir insan diğerini tanımaz
Her biri yalnızdır.
Her taş, her çalı ıssızdır
Herbir ağaç diğeri görmez
Her biri yalnızdır.
Gerçek bir bilge değildirKaranlığı bilmeyen
O, kaçınılmaz ve sessizdir
Ayırır insanı her şeyden.
Gariptir siste yürümek
Yaşamak yalnız olmaktır
Hiçbir insan diğerini tanımaz
Her biri yalnızdır.
Yüreğimin yakınında çırpınan bu yürek
Umudum ve varsıllığımdır benim,
Mutsuzum ayrılırsak
Ve mutluyum öpüşler arasında;
Umudum ve varsıllığımdır – elbet! –
Ve bütün mutluluğum.
Çünkü orada, bazı yosunlu yuvaların içi gibi
Çalıkuşu saklar çeşitli mücevherleri,
Gözlerim ağlamayı öğrenmeden evvel
Biriktirmiştim, benimdi bu define
Onlar gibi bilgece davranmayalım mı
Aşk bir gün sürse bile?
N'apacaksın Tanrı ?
N'apacaksın Tanrı, öldüğüm zaman?
Ben ki testinim senin, ya kırılırsam?
Ben ki testinim senin, ya kırılırsam?
İçkinim, kaçarsa tadım, ya bozulursam?
Dokucu kumaşınım, giysinim senin
Kalmaz bi anlamı gidecek olsam
Dokucu kumaşınım, giysinim senin
Kalmaz bi anlamı gidecek olsam
Evsiz barksız demeksin yokluğumda sen
Yoksun kalacaksın içli ve sıcak selamlardan
Düşecek yorgun ayağından
Kadife terliklerin, ki onlar Ben'im
Aban da sırtından yitip gidecek.
Yoksun kalacaksın içli ve sıcak selamlardan
Düşecek yorgun ayağından
Kadife terliklerin, ki onlar Ben'im
Aban da sırtından yitip gidecek.
Bakışın ki, dinlenir yanaklarımda
Sımsıcak pamuksu yastığında
Gelecek ve beni aranacak boşuna
VE çaresiz uzanacak günbatımında
Yabancı taşların yatağında
N'apacaksın, Tanrı, Kaygılıyım.
Sımsıcak pamuksu yastığında
Gelecek ve beni aranacak boşuna
VE çaresiz uzanacak günbatımında
Yabancı taşların yatağında
N'apacaksın, Tanrı, Kaygılıyım.
Son Parça
Ölüm büyüktür
Ve biz onunuz
Gülümsemelerle dudaklarımızda
Yaşamın tam ortasında
Sanırken kendimizi
Ölüm hıçkırır birden içimizde
Ta içimizde
Bit Palas
İki türlü yaşanır hayat eğer bir şeye benzeyecekse: Ya kendini yok edeceksin hayatın içinde ya da hayatı yok edeceksin kendinde.
Yaptıkları hazırlığın farkına bile varmayacak bir erkek için hazırlık yaptıklarının farkına bile varmamak, kadınlara has bir muammadır.
Seviştiğimiz kadınların vajinalarını aralamakla vücutlarının her noktasını görebildiğimizi ve içlerine girdiğimizde derinlerine ulaşabildiğimizi sanmak ne bağışlanmaz bir saflık!
Kötü giden bir evliliği yürütmek, sağır bir tanrıya yakarmayı sürdürmek gibi, inatçı bir inançtan ziyade, inançlı bir inat meselesidir özünde. Sevdiğimiz insanın bizi hırpalamasına, hem de her seferinde aynı şekilde hırpalamasına, ancak ve ancak, başka türlü davranmasının elinde olmadığına inanmakta inat ettiğimiz ölçüde ve müddetçe katlanabiliriz.
Aşk nörokimyasal bir düzenektir. Ve en sadık aşıklar da kuşbeyinlidir. Eğer seneler sonra hala kocasına körkütük aşık bir kadın görürsen, bil ki belleği tıpkı bir baştankaranın belleği gibi çalışıyor.
Kaldırıp atmak da, mülk edinmeye çalışmak da, kendilerini eşyalarının sahibi zannedenlere mahsustur. Oysa sahipleri değil, sadece hikayeleri vardır eşyaların. Ve zaman zaman bu hikayeler, onlara bulaşan insanlara sahip olur.
piktobet
Yaratıcının Yolu
Yalnızlığa çekilmek mi istersin kardeşim?... Kendine varan yolu aramak mı istersin?... Biraz dur da beni dinle…
“Arayan kolay yiter… Her türlü yalnızlık suçtur….” Böyle der sürü… Ve sen sürüdendin uzun bir süre…
...
Sürünün sesi daha sende çınlayacak… Ve sen desen: “Artık sizinle ortak vicdanım yok benim”, yakınma ve ağrı olacak bu…
Bakın, aynı vicdan doğurdu bu ağrıyı; o vicdanın son pırıltısı daha senin derdinde yanmaktadır…
Derdinin yolunu, yani kendine varan yolu yürümek mi istersin?... Öyleyse hakkını ve bu işi becerecek gücünü göster bana!...
Sen yeni bir güç ve yeni bir hak mısın?... Bir ilk devinme misin?... Bir kendi kendine döner tekerlek misin?... Yıldızları kendi çevrende dönmeye zorlayabilir misin?...
Yazık yüksekliğe tutkunluk öyle çok ki!... Gözü doymaz kişilerin çırpınmaları öyle çok ki!... Tutkun ve gözü doymaz bir kişi olmadığını göster bana!...
Yazık körükten fazla bir iş görmeyen büyük düşünceler öyle çok ki: Körüklerler ve daha da boşaltırlar…
Özgür mü diyorsun kendine?... Egemen düşünceni işitmek isterim ben senin, boyunduruktan kurtulduğunu değil…
Sen boyunduruktan kurtulmaya yetkili bir kişi misin ki?... Nice kimseler, uşaklıklarını atarken, son değerlerini de atmış olurlar…
Neden özgür?... Zerdüşt’e ne bundan!... Gözlerin apaçık söylemeli bana: Neye özgür?...
Kendi kötün ile kendi iyini kendine sağlayabilir misin?... Kendi istemini bir yasa olarak kendi üstüne asabilir misin?... Kendi kendinin yargıcı olabilir misin ve kendi yasasının öç alıcısı?...
Korkunçtur, kendi yasasının yargıcı ve öç alıcısıyla yalnız kalmak… Yıldız işte böyle fırlatır ıssız uzaya, yalnızlığın buzlu soğuğuna…
Bugün kalabalığın acısını çekersin, daha ey tek kişi : Bugün yürekliliğin tam daha… Ve umutların…
Ama bir gün yalnızlık yoracak seni... Bir gün eğilecek gururun ve yürekliliğin yılacak…Bir gün haykıracaksın: “Yalnızım ben!...”
Bir gün artık görmeyeceksin yüksekliğini, alçaklığını ise pek yakından göreceksin… Kendi yüceliğin bir hayalet gibi korkutacak seni… Bir gün haykıracaksın: “Her şey düzme!...”
Yalnızı öldürmek isteyen duygular vardır… Başaramazlarsa kendileri ölürler sonra!... Ama sen buna yeterli misin?... “Katil olmaya?...”
Kardeşim “ horgörme” sözcüğünü tanıdın mı?... Peki doğruluğun, seni hor görenlere karşı doğru olmanın ağrısını?...
Nice kimseleri senin için başka türlü düşünmeye zorlarsın, bunu yanına koymazlar senin… Onlara yaklaştın, ama geçip gittin : Hiç bağışlamazlar bunu…
Onların üstüne ve ötesine geçersin: Ama sen yükseldikçe, kıskançlığın gözü daha küçük görür seni… Fakat ucundan nefret edilir en çok…
“Bana karşı nasıl doğru olabilirsiniz!...” demelisin sen… “Ben kendi payıma sizin haksızlığınızı seçtim…”
Onlar haksızlık ve çamur atarlar yalnıza: Ama böyledir diye, kardeşim yıldız olmak istersen, daha az ışık saçmamalısın onlara!...
Ve iyilerle doğrulara karşı tetikte ol!... Onlar kendi erdemini yaratanları çarmıha germeye can atarlar… Onlar yalnızlardan nefret edeler…
Kutsal yalınlığa karşı dahi tetikte ol!... Yalın olmayan her şey kutsuzdur onca, ateşle oynamaya da bayılır… Kazığın ateşine…
Kendi sevginin baskınlarına karşı dahi tetikte ol!.. Her önüne gelene elini uzatmaya pek hazırdır yalnız kişi…
Elini değil, yalnızca pençeni uzatmalısın nice kimselere… Hani pençenin de tırnakları da olursa… Yok mu?...
Ama karşına çıkabilecek en çetin düşman, kendin olmalısın hep… Sen mağaralarda ve ormanlar da kendine pusu kurarsın…
Ey yalnız kişi, sen kendine varan yolda yürürsün!... Ve kendinden ve yedi şeytanından geçer yolun senin!...
Yadsıyıcı olmalısın kendine karşı, ve büyücü ve falcı ve deli ve kuşkucu ve uğursuz ve alçak..
Kendi yalımınla yakmaya hazır olmalısın kendini, önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki!..
Ey yalnız kişi, sen yaratıcının yolunda yürürsün: Sen bir tanrı yaratacaksın o yedi şeytanından!...
Ey yalnız kişi, sen sevenin yolunda yürürsün: Kendini seversin sen, bu yüzden kendini hor görürsün, ancak sevenlerin hor gördüğü gibi tıpkı…
Yaratmak ister seven kişi, hor görür de ondan!... Sevdiğini hor görmek zorunda kalmamış kişi ne bilir ki sevmeyi!...
Sevginle git yalnızlığına, kardeşim, yaratmanla git… Doğruluk ancak daha sonra topallar ardın sıra senin…
Benim gözyaşlarımla git yalnızlığına, kardeşim… Kendinden öte yaratmak isteyeni severim ben… Ve böylece yok olanı…
F.Nietzsche
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)